Osmanlıların onuncu padişahı olan Sultan Süleyman, adaletiyle Doğu’da Kanunî, yaptığı fetihlerle Batı’da Muhteşem olarak adlandırılmıştı. Yetmiş bir senelik ömründe kırk altı yıl Devlet-i Aliyye’nin saltanatında bulunan Süleyman’ın namı, Asya’nın steplerinden uzayıp Çin Seddi’ni aşıyor, Balkanlar’ın geçit vermez dağlarından Viyana’ya ulaşıp Fransız Sarayı’nın duvarlarında yankılanıyordu. Tüm dünya onu Belgrad’da, Rodos’ta, Mohaç’ta kazandığı zaferlerle tanımıştı. 1299 yılında Osman Bey’in Söğüt’te tohumlarını attığı devlet, onun zamanında artık hiç olmadığı kadar büyük bir coğrafyada ve çok sayıda milleti barındırıyordu. Onun uzun saltanatı Barbaros Hayreddin Paşa, Ebussuud Efendi, Mimar Sinan, Matrakçı Nasuh, Taşlıcalı Yahya, Şehzade Mustafa gibi nice devlet adamı ve nice sanatkârlarla tarihin sayfalarında müstesna yerini almıştır.Saltanatı bir cihan kavgası olarak gören Sultan Süleyman için asıl saadet ve zenginlik Allah’a yakınlık ile mümkündü. Bu yolda, bir cihan padişahı olarak seferlerde ve savaş meydanlarında ömrünü geçiren Süleyman, ardında dünyanın en güçlü devletini bırakırken yine bir seferden, Zigetvar Kalesi’nin alındığı zaferden dönüyordu… Böylesine bir devir, böylesine büyük bir Sultan’ın yaşamı, doğubilimci ve edebiyatçı Harold Albert Lamb’ın eseriyle gözler önüne seriliyor…
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.