Sevginin fıtratıdır. Sevilen kıymetinin bilinmesini ister. Seven ise sevdiğini layığınca tanıyabilme derdindedir.
Peki, bahse konu sevgili “Alemlerin En Sevgilisi” (sav) olunca?..
Onu (sav) layığınca tanıma arzumuz bir top ateş olup gönlümüzü yakmaya başlarsa Sevgiliye (sav) dair her şey, ilgi-meşgale listemizin tepesine yerleşir. Gayrı ışıl ışıl parlayan güneş, gecede beliren dolunay veya güzelliğe konu herhangi bir obje evvelce hiç olmadığınca Ondan (sav) işaretler sunmaya başlar. Dertli şakıyan bülbül de Onun (sav) habercisi olur. Avazınca ağlayıp annesini çağıran bebeler de bu hasretin muhbirleri haline gelirler. “Güle güle!..” denilerek uğurlanmak bile Güllerin Efendisini (sav) hatırlatıverir bir anda. ‘Gül’ ile tartar, ‘Gül’ ile nefesleniriz ve “Güle güle!..” denilen her yerde biliriz ki; ‘Gül’den gelir, ‘Gül’e gideriz.
Böylesi bir aşık yıllardır sahip olageldiği “Ben” kimliğinden sıyrılıp “Biz” aidiyetine geçmenin derdine düşerse…
Bu kez Kerîm Kitap sayesinde yenilenmiş bir şuurla “Biz” olanı arar. Bulunca tanır, tanıdıkça âşık olur ve aynıyla kendi de sevilir. Rahmet demlerinden bir demde nimete er(diril)erse “Biz” ile “Bir” olur.
Evet, aşk tenhalaştırır insanı,
Çoklar az olur zamanla ve geriye iki kalır,
Tâ ki, seven Sevgilide (sav) eriyene değin…
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.