Ölüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti.
Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla ölmem gerekirken son anda ölümden caymış, canımı kurtarmıştım. Sonrasında ise her defasında ölümün en işkenceli bataklığına çekildim. Yaşayacağım her kötü andan sonra dilimde tek bir döngü belirir. 'Masama geri dönmek istiyorum.'
Kan içmiştim. Soyadıma bulanmıştım. Yaşama umudum ise hiç sönmemişti.
Minikşe.
Gecenin sahibi bana bu tuhaf adla seslenmişti. Ne olduğunu bilmiyordum ama içime oturuşunu hissettim.
''Seni burada bırakmam.''
Nefes seslerimi dışarı değil de içime verdim duymaması için. Yirmi bir gün öncesinde olduğu gibi heyecan dalgası sardı kemiklerimi. O gece içimde korkudan bir heyecan vardı. Bu gece ise saf bir heyecan yüreğime kıpırtısını bıraktı. Ne bırakamam demişti ne de bırakmayacağım demişti. Bırakmam. Belki bu üç kelime aynı şeyi ifade ediyordu ama aralarındaki görünmeyen şeffaf çizgiyi sadece ben görebilirdim.
~ Kadın gecesinin sahibine, Adam Minikşesine ~
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.