Mimar Sinan’ın camileri olağanüstü bir bütünsellik içermektedir. Mermeri sanatla, sanatı hayatla buluşturur. Büyülenmeye avluda başlarsınız. Gözlerinizi alamayacağınız güzelliklere tanıklık ederken, tarihin kokusunu en derinlerde hissedersiniz. Mimari üslubunun kendine has olması, onu diğerlerinden ayıran en mühim husustur. O şaşkınlık ve hayranlık deminde, kapıya ve pencerelere bakarsanız, pencerelerle duvarların büyüleyici uyumunu, kündekârı kapının kubbelere yükselişini, kudret eliyle serpiştirilmiş hissini veren “çil çil kubbe”lerin yer yer minareleşip gözü hiç rahatsız etmeden sonsuzluğa ulaşımına şahit olacaksınız.
Sonra, Yahya Kemal’in şiirinin içine girer gibi, camiye girin, kürsünün mihrapla, mihrabın minberle, hem birbirinden bu kadar farklı ve bağımsız, hem birbirine bu kadar yakın, böylesine derin ve huzurlu bir iç içeliğin nasıl sağlandığını düşünün… Kubbelerdeki sadelikle duvarlardaki renk cümbüşünün zıt gibi duran karakterlerinde Sinan’ın ruh halini çözmeye çalışın. İmkânsıza âşık olan dehâ, her eserinde “imkânsız”ı denemiş ve gerçek hayatta yapamadığını yapıp “zıtların estetik uyumu”nu yakalamıştır!
“Ve minel aşk!”
Unutmayın: Sanat, “sonsuz”un ve “aşk”ın adıdır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.