13. yüzyılda Anadolu’dayız... Türklerin yerleşik düzene geçmelerinin daha başları. Çok iyi eğitilmiş, birçok dil konuşan, sanatçı ruhlu Alaeddin Keykûbad, kardeşi İzzeddin Keykavus’la girmiş olduğu taht kavgasını kaybeder. Sekiz yıl süren uzun mahkûmiyet döneminin ardından, kardeşi ölünce tahta çıkar. Dinler arası farklılığı hoşgörüyle karşılayan, devri için çok ileri düşüncelere sahip olan Alaeddin Keykûbad ticareti geliştirmek için bir sürü kervansaray yaptırır ve Anadolu’da barışı sağlamaya çalışır. Komşu ülkelerin ve Moğolların bitmek bilmeyen saldırılarına karşı topraklarını korumak zorunda kalır. Hükümranlık yılları boyunca sürekli mücadele eder. Bu Romanda Anadolu Selçuklu Devleti anlatılırken, Moğolların saldırıları, Harizmşahlar bölgesinde yaptıkları, Celaleddin Harizmşah’ın macerası, Eyyubiler ve Müslüman olmayan Türkler gözler önüne seriliyor. Şamanizm inancının izlerini sürebileceğiniz Eraslan karakteri insanı apayrı bir dünyada dolaştırıyor. Dünyanın diğer bölgelerinde insanlar din için savaşırken, o dönemde Mevlana’nın barış, sevgi ve hoşgörü felsefesi Anadolu’da parlıyor. Bahaeddin Veled ve oğlu Mevlana’nın Anadolu’ya gelişleri ve Mevlevi felsefesi dantel gibi işlenmiş. Kısacası romanın kurgusu, bölgeleri, felsefeleri, kişileri ve yaşananları heyecan verici maceralar örgüsü içinde akıcı bir dille bizlere sunmuş. Alaeddin Keykubat Kolonoros kuşatmasında âşık olduğu Prenses Destina ile ilk evliliğini yapar. Destina şartların zorlamasıyla genç kızlıktan sultanlığa geçerken kendisini Alaeddin Keykubat’la evli bulur. Zamanla eşini sevmeye başlar. Aşklarının meyvesi Gıyaseddin doğar. Bu arada bilmediği bir dünyada yapayalnız kalan Destina, varoluş mücadelesine girer, eşinin aşkı ve tek oğlunun geleceği için savaşır. Alaeddin Keykubat ikinci evliliğini yapar. Kendisine siyasi bir güç katan bu evlilik Mahperi Hatun adını almış Destina’yla Alaeddin Keykubat’ın arasını açar. Mahperi Hatun için en büyük sorun, ikinci eş Eyyübi Melikesi Gaziye Hatun ve oğulları olur... Bu buhran döneminde Mahperi Hatun’un hayatına Sultanın Başmimarı Saadeddin Köpek girer. Bu gizemli ve tutkulu adam gizliden gizliye Hanım Sultan’ın kalbini fethedeceği günü beklemektedir... İyi ve kötü tarafları olan çift kişilikli bir insandır Saadeddin Köpek. Hırslı ve tehlikeli bir kişilik... Alaeddin Keykubat’ı zehirleyen o... Alaeddin’in ölümünden sonra, tüm önemli vezirleri öldürten o... Alaeddin’in ikinci eşi Gaziye Hatun’u boğdurtan da o... Ama sanatkâr ruhlu biri... Hem müzisyen, hem ressam, hem de mimar: Kubad Abad Sarayı’nın planını ve duvar çinilerini de çizen o... Mahperi Hatun romanı aslında, iktidar kavramını bir kadının yaklaşımıyla ele alıyor. İktidara, yerine göre şiddetle isyan edip karşı çıkan, yerine göre de bu iktidarın gücünü kabullenen bir kadın... Bazen iktidardan uzaklaşmak istiyor; sıradan bir kadın olarak sevdiği erkekle sade bir hayatı özlüyor. Bazen de iktidarın büyüsüne kapılıyor. Gücün kendi elinde olması için müthiş bir hırs duyuyor. En güçlü olmak, oğlunun taht sahibi olabilmesi için duyduğu arzunun ona neler yaptırabileceğini romanı okudukça göreceksiniz... "Mahperi Hatun’’ romanı Anadolu ortaçağ tarihinin önemli şahsiyetlerini gün ışığına çıkarmaktadır. Herkesin takdirini ve sevgisini kazanan, Anadolu’yu Selçuklu mimarisinin kıymetli eserleriyle donatan, sanata ve edebiyata düşkün değerli hükümdar Alaeddin Keykubâd, Mahperi Hatun adıyla tanınan Kalonoros Prensesi Destina, Kubad Abad Sarayı’nın mimarı Saadeddin Köpek, Mevlânâ Hazretleri ve babası Sultan-ul-Ulemâ... Bu romanın hiçbir zaman aklınızdan çıkaramayacağınız kahramanlarıdır... Ama belki de bu romanın baş kahramanları aşk, nefret, kıskançlık, azim, entrika, iktidar hırsı kısacası insanlığı yıkıma ve şiddete götüren tüm o ölümcül tutkulardır... Gisèle "Mahperi Hatun’’ eserinde Anadolu Selçuklu döneminin canlı ve hayranlık verici mozaiğini oryantalist esinlerle gözlerimizin önüne sererken, konuya alışılmış yabancı tarzı dışında "ön yargısız" bizden biri gibi yaklaşmış. Fransız asıllı yazar Gisèle (Jizel), Cannes da doğdu, Nice Üniversitesi Edebiyat bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 1983 yılından beri İstanbul’ da yaşamakta, Fransız Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Şiir dalında Fransız Cumhuriyeti "Cumhurbaşkanı Büyük Ödülü"nü almış olan yazarın şiirleri bir çok dergide basılmıştır. Şiirlerinin yanında yazmış olduğu üç romandan ilki "İstanbul’dan Pencereler", Fransızca ve Türkçe olarak 2003 yılında piyasaya çıkmıştır. Nisan 2004 tarihinde Fransızca olarak yayımlanan "La Sultane Mahperi", "Mahperi Hatun" adıyla Lale Özcan tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.
Basım Dili : Türkçe
Basım Yeri :
Sayfa Sayısı : 464
En / Boy : 13.5 / 19.5
Kağıt Cinsi : 2. Hamur
Basım Tarihi : .2012