Tahayyülü kasvete sarınan bir yolculukta; yarım kalan aşkların, dilin ucunda soluklanan anıların, iki yabancının beraberce tutunduğu bir başına adsız bir duygunun öyküsü…
Kum Saati, Ege açıklarında başlayıp Akropolis'in yansımalarında kendini arayan “yabancılık” kavramını dostlukla sınayarak iki farklı milletten insanı güçlü bir duyguda birleştiren bir anlatı.
Her sayfada, öykünün içindeki üçüncü kişi olarak olayları dinlediğinizi hissettiren içsel bir yolculuğun ortasında, insanlığa ait duyguları, tüm ölçütleri geride bırakarak yalnızca dostluk kavramında harmanlayan güçlü bir kalemden bir denizcinin hikâyesi…
“Eleni susmuştu, yıldızlar susmuştu, Akropolis susmuştu. Sessizlik, ustura ağzı gibi keskin gelip aramıza durmuştu. Dokunsan, derin bir yara açacak ve oluk oluk kan akacak gibiydi. Ve beni kan tutuyordu. Konuyu değiştirsem bir türlü, değiştirmesem bir türlü, ne diyeceğimi bilememek ayrı bir sıkıntıydı. Yalpalıyordum ve bu yalpalardan kurtulmak zorundaydım. Kolumu kaldırdım, Eleni'nin arkasından dolaştırıp omzundan tutup yavaşça kendime doğru çektim. Sanki o da o anda başını koyacak bir omuz arıyormuşçasına itiraz etmeden başını omzuma koydu.”
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.