Kondularımız, bu dalgalı durumda her an yıkılabilir, dedi. Yıkılabilir ama biz yıkılmamalıyız. İşin en tehlikeli yanı insanın yıkılmasıdır. Yıkılmamış bir insan, yıkılan bir gecekonduyu her zaman yine dikebilir. Gecekondularımız yıkılsa bile yıkıntılar arasında bağdaş kurup oturacağız. Eski bir sarayın mermer direkleri gibi mavi göğe karşı, bizi düşünmeyenlere karşı her tür den zulme karşı başkaldıracağız. Bize acısa acısa ancak bizim gibi evi barkı yıkılmış olanlar acır, başkalarından acıma beklemeyelim. Yalnız, başkaları eski somaki mermerden saray direkleri gibi bizi yıkıntılarımızın ortasında dikilmiş görünce hem bizden ürkerler, hem de bize karşı saygı duyarlar.
Birkaç yıl önce Kazım Karabekir Paşa’nın yıkılma tehlikesi atlatan gecekondu bölgesinin önüne bir ağlama duvarı gibi dikilerek hükümetin bu kötü niyetlerine kafa tutuşunu yine andılar. Kazım Karabekir Paşa, “çirkin” gecekondu yığınlarının ortadan kaldırılması düşüncesine karşı şu erkekçe sözlerle dikilmemiş miydi:
Bu topraklar, Türk toprakları, devletin, hazinenin toprakları, bu gecekonduları kurmuş olanlar da Türk çocukları, gereksinim sahibi Türk çocukları değil midir? Yoksulluk yüzünden gelip burada birer kulübecik kurmuşlar. Bunların evleri kimin adına yıkılacak? Bunları, kendi devletleri olan Türk devleti koruyamayacaksa kimden medet umacaklar?
Düşüncenin suç olarak nitelendiği bir toplum düzeninde, düşünce yapısının farklılığından ötürü oradan oraya sürülen, toplum yaşamından sökülüp atılarak sürgünde bile yaşamına göz dikilen bir aydının, yaşamının bu kerte zorlanarak bilinmez bir serüvene itilmesi, politik çıkarlar için bir insanlık ayıbıdır. Dinamo, bu romanında da yakın geçmişe ışık tutarak, insanların politik çıkarlar uğruna nasıl bir yaşam biçimine sürüklendiğini gözler önüne seriyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.