Abdülkadir, ilkokulun son çağında olan, dedesinin ismini almış ve Alagüney köyünde yaşayan diğer köylü çocuklar gibi dünyadan habersiz yetim bir çocuktu. Babası, kan davası yüzünden köyün ileri gelenlerinden olan Habeş ailesi tarafından öldürülmüş ve çocuk yaşında erkenden babasının görevini üstlenerek dul kalan annesi Fadime ve kendi gibi yetim kalan ablası Rabia'ya hem kardeşlik hem evlatlık hem de evin bekçiliğini yapmaya başlamıştı.
Güneş çoktan doğmuş ve köyün meydanını ısıtıyor ve aydınlatıyordu. Abdülka- dir, kuş sesleri ve rüzgarın uğuldaması eşliğinde sakince koyunları izliyor ve hayalindeki olan kepeneği almak için planlar yapıyordu. Planı basitti ve diğer kurban bayramına kadar koyun sayısını üç kat arttırmak ve onların yarısından fazlasını satmaktı. Eğer planı işe yararsa diğer kurban bayramından sonra hayalinde ki kepeneği alacak ve üzerine bir hayli parası kalacaktı.
Abdülkadir, gecenin karanlığında ve sessizliğinde duvarda asılı duran kepeneğe uzun uzun bakıyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar, annesini düşündüğü anlarda damlıyordu. Dakikalarca kepeneğe odaklanarak düşünmeye devam etti. Çünkü en büyük hayali, bir kepenekle buluşmaktı. Ancak içinde hiç hissetmediği kadar bir mutsuzluk ve boşluk oluşmuştu. Ardından, kepenek hiç kullanılmamak üzere asılı olduğu yerde çürümeye terk edildi.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.