Bir sorunsal olarak mekân, kendilik serüvenimizin ardından kalan edebiyat, mimari, coğrafya, teoloji, felsefe ve siyaset içinyolların açılmasını sağlarken dünyaya yönelimimizin çeşitlerini de çoğaltır. Mekân, bedenleşmenin izlerini taşır.
Bu, deneyimler, rüyalar, esintiler, [karşı]bellek, oyuncaklar, müzik, çocukluk v.s biçiminde açığa vurur kendini. Ancak şu soru her zaman bizi meşgul edecektir: Niçin bir yerde durmayız? Bizi bir serüvene zorlayan şey, tebdil-i mekân arzusu mu yoksa özgürleşme zorunluluğu mu? Belki de serüvenimizin asıl nedeni, bu sorunun yanıtlanmasını ya da en kötü ihtimalle sorulmasını ertelemektir. Bu durumda ne yapmalı şimdi?
Mekânın Yunani köklerinden başlayarak Michel Foucault’nun güzergahına yönelmeli; Foucault ile bir serüveni göze almalı, sınırları aşmanın yollarına bakılmalı.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.