Ne halkı tarafından baldıran içmeye zorlanan Sokrates, ne balığın karnındaki münzevi Yunus ve ne de çarmıhtaki çilekeş Nâsıralı; insanlık tarihi boyunca hiçbir insan, modern(!) çağımızın sıradan bir bireyi kadar kendisini yalnız, çaresiz ve tükenmiş hissetmedi. İçindeki hazin boşluğu egosunu şişirerek doldurmaya çalıştıkça varoluşuna yabancılaşan Âdemoğlu, çevresindeki her şeyi çılgınca, vahşice tüketirken aslında erdemlerini, ideallerini, inandığı her şeyini, yani insanlığını tükettiğinin bilincine bir türlü varamadı. Ve işte Huruç, bu yalnızlığa, çaresizliğe ve tükenmişliğe bir reddiye, bir mızrak ucu olarak bu beşeriyet yangınının öz küllerinden doğdu.
Her şey ve her yer sessizliğe doydu. Artık söylenmemiş ne bir cim karnında ur, ne boynu bükük hurma çekirdeği ıssız bir bedevi heybesinde...
Dudaklar kilitlendi. Susuldu.
Huruç başladı...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.