“Çocukları okuldan alacakmış, ‘Aldırmam,’ dedim. Onun üzerine bizi dövdü. Sonra tüfeğini doldurdu. Evin içinde biz önde o arkada, kovaladı. Yoruldu, ‘Hele bi uyuyum, uyanayım seni öldürcem’ dedi bana. Tüfeği duvara yaslayıp, uyudu. Daldıktan sonra tüfeği aldım, vurdum. Şimdiye kadar çocuklarım için katlanmıştım ona, ‘Çocukları da okuldan alacaksa niye katlanayım’ dedim. Vurdum. Sonra da Jandarma’ya yürüdüm, teslim oldum. Hiç pişman değilim, keşke daha önce yapsaymışım.”
Kadınların kurbanı olduğu cinayetlerin sıradanlığına oranla, kadının kocasını öldürmesi, istisnai ve şaşırtıcı bir “olay” sayılır. Sibel Hürtaş, işte bu “olayların” failleriyle konuşuyor, onları konuşturuyor. Canına tak eden kadınların hikâyeleri…Dayak, cinsel şiddet, manevî baskı, çocuğuna yapılan işkence ve envai çeşit eziyet karşısında dayanma gücü kalmayıp kocasını öldüren kadınların hikâyeleri... Hızla tükenen titrek ümitler, “ağır tahrik” tanımını klişe olmaktan çıkartan zulümler… Çok defa çocuklarıyla beraber, gayya kuyusuna düşen kadınlar… Sibel Hürtaş, “kadınlara özgü ‘ölümcül sessizliğin’” arkasındaki o korkunç gürültüye kulak vermemizi sağlıyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.