1915’te Karadeniz kıyısında yaşayan bir Ermeni ailesinin eski aile İncili, iki kardeş Anahid ile Hrant’ın kaçarken yanlarına alabildikleri tek şeydir. Yüz yıl sonra Yerevan’da, kitap restoratörü Helen’e bir İncil emanet edilir. Kitabın sayfalarından birinin kenarına biri “Hrant uyanmak bilmiyor” cümlesini karalamıştır. Bu eski kitabın sırlarıyla birlikte, sürgün olmanın, kaybolmanın, kuşaklar sonra bile yankılanmaya devam eden bir acının hikâyesinin de izini süren Helen, Karadeniz kıyısına ve Ararat’ın öte yakasına doğru bir yolculuğa çıkar.
“Bana evimizi anlat, Anahid.Anahid bayramları anlattı, Ermeni alfabesinin doğumunu kutladıkları yortuyu...Hrant susuyor, sessizce ve öfkeyle ve alnındaki o kırışıklıkla düşünüyordu. Topu topu yedi yıl vardı hatırlaması gereken. Çok sonra, yaşlandıklarında, bir sürü yılı hatırlaması gerekecekti. Ama neyi hatırlayacaklardı? Düşünceleri hatırlayacak mıydı Anahid?”
“Abovyan. Petrosyan. Mazavyan. Soyadım aniden fonetik bir topluluğun parçası oluvermişti sanki. Ben ki o zamana kadar soyadımı üstüme oturmayan bir elbise, yemek yerken bile çıkarmadığım yamuk bir şapka gibi taşımıştım.”
“Kitap sırlarını yaprak yaprak açarken, okudukça büyüleniyorsunuz. İlk bakışta göremediğiniz kadar çok şey içeren bir mücevher kutusu bu kitap.”— Cornelia Geißler, Frankfurter Rundschau
“Çok zekice kurgulanmış bu dokunaklı romanın hem trajik hem de mutlu bir sonu var, çünkü hem gerçekliğin hem de kurgunun hakkı verilmiş.” — Richard Kämmerlings, Die Welt
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.