Alevi-Bektaşi kültürünün iç içeliği bir bütünlük oluşturuyor. Ancak geleneksel kültürümüzde Nasrettin Hoca ile eşdeğerli Bektaşi Babası'dır. Bu nedenle genelde hep Bektaşi mizahından söz açılır.
Merakımı çekmiştir. Alevi dünyasının enlem ve boylamlarında yer alan nice tarikattan niçin yalnız Bektaşi mizahının fıkraları dilden dile dolaşıyor?
Bu güzelim dünyanın serdengeçtilerinden Miyase İlknur'a bir gün sordum:
-Alevi fıkraları yok mu?
-Olmaz olur mu?..
Dağınık, savruk, unutulmaya dönük Alevi fıkraları 'dost meclisleri'nde su üstündeki kaydırak taşları gibi sekiyorlardı; bir süre sonra bellek denizinde kaybolup gitmeleri işten değildi. Miyase İlknur, bu iş için biçilmez kaftandı, üstlendiği işlevin üstesinden hakkıyla geldi ve zengin belgeselin ilk kitabını yazdı. Alevi'nin mizah yeteneği Kerbela Tragedyası'nın gözyaşlarından süzülüp Anadolu'da çiğ tanelerine dönüşmüştür. İlk bakışta Bektaşi Babası'nın mizahıyla Alevi yaşamından derlemelerin aynı özde oldukları görülüyor; bu kültürleri birbirinden ayırmak olanağı zaten yoktur; Miyase İlknur'un belgeseli 'halkbilim' açısından kendine özgü bir toplumsal yaşamı da sergiliyor; bu yaşamın gereklerini, törelerini, önceliklerini ve sonralıklarını da içeriyor.
Mizah adı verilen sihirli dünyaya yabancı olanlara, espri özgürlüğünün tadına varamayan ham ervaha, bu kitaptaki kimi anekdot ters gelebilir. Anadolu'nun engin hoşgörüsünde yaşamın anlamına nüktedin tadıyla tuzuyla katkıda bulunan kültürün özgürlüğünü bilenler içindir bu derleme...
Bir toplum kendi kendisiyle alabildiğine alay etek olgunluğuna kavuştuğu zaman uygarlığa kapılarını açmış olur."
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.