Hicrî dördüncü yüzyıldan itibaren İslâm coğrafyasının hemen tamamında yaygınlık kazanan tasavvuf düşüncesi ve sûfî yaşama biçimi, yine bu dönemde çeşitli eleştirilere hedef olmuştur. Bu bağlamda; sûfîliğin şeriata uygunluğunu göstermek, tasavvufun esas mâhiyetini ortaya koymak ve Resûlullah ile Ashâb-ı Kirâm’ın yolunu takip eden hakiki sûfîler ile eleştirilere hedef olan düşünce ve yaşama biçimlerini tefrik etmek gayesiyle büyük sûfîler tarafından çeşitli eserler telif edilmeye başlanmıştır.Sühreverdî’nin Sünnî tasavvuf anlayışını yaymak ve sistemleştirmek üzere telif ettiği ve en önemli eseri kabul edilen Avârifü’l-Maârif, bu çabanın ilk ve en etkili örneklerindendir. Sühreverdî’ye göre; yanlış yoldaki sûfî kisveliler, selefin yolunu bilmeyen kimselerin kalblerine sû-i zan tohumları ekmiş ve neredeyse “sûfîlerin işlerinin merasimden ibaret bulunduğu” görüşü yaygınlaşmıştır. Bu tür yanlış fikirlerin yayılması, sûfîlerin ve yollarının gereği gibi tanınmaması Avârif’in esas telif sebebidir. Sühreverdî, seyrüsülûk konusunda Ehl-i sünnet mutasavvıflarının görüşlerini bir araya getirmiş, bunları Kur’ân âyetleri ve hadîs rivâyetleriyle teyid etmiştir. Sühreverdî’nin bu büyük eseri yazıldığı dönemden itibâren tasavvuf ve tekke muhitleri ile dergâhlarda sistematik olarak okutulan bir ders kitabı hâline gelmiştir.Tasavvuf düşüncesi ve sûfîliğin İslâm tarihi boyunca eleştirilere konu olan yönlerinden arındırılması ve esas mâhiyetinin ortaya konulmasında öncü bir rol oynamış Avârifü’l-Maârif’i İrfan Gündüz ve Hasan Kâmil Yılmaz yayına hazırlamıştır.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.