Ben Atilla’yım. Doğduğum günden beri onun gibi olmak istiyordum. Eğer ben Avrupa Hun İmparatorluğu’nun başına geçersem Avrupa’ya aman diletmeye kararlıydım. Doğumumdan çok önceleri Asya Hun Devleti’nin yıkıldığını ve atalarımın uzun bir süre sıkıntılı günler yaşadığını babaannemden defalarca dinlemiştim. Dağılan Hunlar önce Aral Gölü dolaylarına yerleşmiş, daha sonra 350 yılında Asya bozkırlarından batı yönünde harekete geçmişlerdi ve kısa sürede Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki toprakları zapt etmişlerdi. Biz Türkler teşkilatlı ve güçlü bir millet olduğumuz için her türlü zorluğa göğüs gerebiliyoruz. Benim çocukluğumda Hun Devleti’nden geriye kalan tüm Türk boyları, çeşitli kavimler Avrupa içlerine kadar ilerlemeyi hedef edinmişlerdi. Karadeniz’in kuzeyi ile Doğu Avrupa’da Ostrogotlar, Vizigotlar, Gepitler ve Vandallar gibi birçok Germen kavmi bulunmaktaydı. Atalarım İtil yani Volga nehrinin batısına geçince bu kavimler 375 yılında bu bölgeden göç etmeye başlamış. Babamın tarih bilgisi çok fazla olduğu için sık sık bana ve kardeşlerime Türk Hun tarihini detaylarıyla açıklardı. Ayrıca kendimde tarih konusunda kitap okumayı sevdiğim için bilgi hazinem giderek genişliyordu. Çok meraklıydım, bilge soylulardan fırsat buldukça çeşitli konularda bilgi takviyesi almayı da hiç ihmal etmiyordum. En çok tarihi konuları seviyordum. Tarihimiz bana her zaman gurur vermiştir.
Doğumumdan önce Hun İmparatorluğu’nda yaşananlardan kısaca bahsetmek istiyorum. Balamir Han 378 yılında ölünce yerine Alipbi Han, Hun İmparatoru olmuş. Babam onun çok iyi işler yaptığını defalarca bana anlatmıştı. Örneğin, Hun milletini Tuna Nehri'nin öbür kıyısına geçirdiği için onun sayesinde Türkler Trakya'ya kadar ilerleme fırsatını elde etmişler. Alipbi’nin döneminde Roma İmparatorluğu ani bir iç karışıklık yaşamış, uzun bir süre kendilerine gelememişler, bu yüzden biz Hunlar Trakya’ya gelirken çok fazla büyük bir direniş görmemişler. Bizden kaçan Barbar kavimler ise Roma İmparatorluğu'nu zorladığı için Avrupa devletlerinin haritası yeniden şekillenmeye başlamış. 390 yılında Alipbi'den sonra başa geçen Uldız Han da babasının siyaset politikasını izlediği için çok aktif çalışmış. Tahta geçer geçmez Hunlar’a, Karpat Dağları'nı aşırmış ve bugünkü Macaristan'ın bulunduğu bölgeye getirmiş.
Roma İmparatoru I. Theodosius'un 17 Ocak 395 tarihinde ölmesi üzerine Uldız Han siyasi atılımlarını gerçekleştirmek için harekete geçerek iki akın düzenlemek istemiş. Biri Balkanlar üzerinden Trakya'ya, diğeri ise Kafkasya'dan Lübnan'a özellikle Sur şehrine, Şanlıurfa'ya ve Antakya'ya olacakmış. Trakya akınına kendisi komutanlık yaparken Don Nehri havalisinden yola çıkan doğu kanadına ise Basık ve Kursık adlı iki komutan liderlik etmiş. Uldız Han’ın iki komutanı ve Hun süvarileri Erzurum bölgesinden itibaren Karasu, Fırat vadilerini takiben Melitene (Malatya)'ye ve Kilikia (Çukurova)'ya ilerlemişler. Bölgenin en tahkimli kaleleri olan Edessa (Urfa) ve Antakya'ya kısa sürede gelmişler. Özellikle Uldız Han’ın Anadolu akınlarından Romalılar ve Sasani Devleti telaşa düşerken Hunlar’dan herkes korktuğu için direnmeyen pek çok şehir hemen teslim olmuş. Suriye'den sonra Tyros (Sur)'u kuşatıp oradan Kudüs'e yönelmişler. Hun süvarileri kısa bir süre buralarda kaldıktan sonra Orta Anadolu'ya, Kapadokya (Kayseri-Ankara ve havalisi)'ya ulaşmışlar ve oradan Azerbaycan-Bakü yolu ile kuzeye, merkezlerine ve Karadeniz'in kuzeyindeki topraklara dönmüşler. Hun süvarilerinden bizim düşmanlarımız çok korkarlarmış. Çok iyi ok kullanıp ve ata bindikleri için bizim süvarilerimiz kolayca fazla çaba göstermeden geçtikleri her yeri ele geçirirlermiş. Böylece bu akınlarla Türkler ilk defa Anadolu'ya gelmiş oldu.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.