Elbette; düşünme, seçme, belirleme ve eyleme hakkı ve olanağı olmayan bir insan, insan olarak görülemez; bunlardan yoksun bir yaşam da insansal bir yaşam olamaz. Tüm ilineksel özelliklerin tözsel kabul edildiği ve insanın ne olduğunun yavaş yavaş unutulduğu, özellikle de adaletin, doğruluğun ve iyi olanın post-modern söylemlerin relativist baskısı altında yok sayıldığı günümüzde adaletin ve mutluluğun ne kendisinin ve ne de gölgesinin bizimle olamayacağı açıktır. Aristotelesçi anlayışta insan yaşamının kurucu nitelikleri tarih-dışı bir kavrayıştan çıkarsanamaz; tam tersine, insanın tarih içinde kendini ifade etmesinin tüm biçimlerinden hareketle insan ve yaşamı tanımlanmaya çalışılır. Çünkü, insanın ne olduğu sorusu yanıtlanmadan insana uygun yaşamın ne olduğu sorusu yanıtlanamaz. Gerek etik ve gerekse politik tartışmalar insanın ve insansal yaşamın kurucu özelliklerinin neler olduğuna verilen yanıtlar üzerinde yükselir. İnsanlar insan olma olanaklarını gerçekleş-tirebiliyorlar mı gerçekleştiremiyorlar mı? Tüm sosyal-politik uygula¬maların ve teorilerin temelinde bu onto-antropolojik sorular açık veya gizli bir biçimde yer alır. Aristoteles insanı tamamlanmış, olup bitmiş bir varlık olarak görmez; çünkü, insan olanaklar ve gereksinimler tarafından karakterize olur. İnsansal etkinlik olanaklılığın etkinleşmesini/etkinleştirilmesini kesin koşul olarak talep eder. Bu kitap, insanı bir olanaklar varlığı olarak gören Aristoteles’ten hareketle etik ve politik konuları ele alır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.