Andrei Tarkovski, sanatçıyı ahlak ayininin ateşinde güzelliği yaratarak kendini kutsal bir emanetin temsilcisi gibi gören Puşkin’e benzettiğini dile getirmişti. Nitekim insanın iç dünyasında çektiği acının derinliklerine inen filmleri, peygamber kelamına bürünmüş gibidir. Ülkesini terk edip uzaklara gitmesi ve ömür boyu içselleştirdiği katlanılması güç yalnızlığı, onu bir kez daha “gözleri; kimsesizliğin ve sürgün olmanın acısından parlayan” şairin peygamberine benzetiyordu.
Hala sinemadan bir şey umuyorsak bunu Tarkovski’nin ve onun çizgisini takip eden yönetmenlerin filmlerindeki kayıp umudun, resimlerin ruhuna saklanan bir hakikatle şiir gibi içimize doğmasına borçluyuz.
Kitap, “Sinema oldukça karmaşık ve engin bir tür şairliktir” diyen Tarkovski’nin dünyasını çok daha özel ve derin boyutlarıyla incelerken, okuru da bu yolculukta yeni kapılar, anlamlar ve hakikatler aralamaya davet ediyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.