Beyaz adamlar bana dürüst davranmadılar. Ben onların barış davetlerine gittim. Bana eşlik eden kardeşlerimin hiçbiri arkasında silah saklamıyordu. Düşüncelerimiz ve ellerimiz gibi silahsızdık. Konuşmak için bir masanın etrafına oturduğumuzda ise, kendimi el ve ayak bileklerimden iplerle bağlanmış buldum. İşte o zaman anladım ki aldatmak, beyaz adamın hayat felsefesiydi. Ben üzerinde yaşadığım toprakları seviyorum, benim vücudum bu toprağın tozundan yaratıldı; Büyük Ruh bu topraklarda yürümek için bana bacaklarımı verdi; burada yaşamak için ellerimi; bu topraklardaki gölleri, nehirleri, ormanları görebilmek ve avlanmak için gözlerimi; ve en sonunda da düşünmek için bir beyin verdi. Benim duygularım gibi sıcak ve aydınlık olan güneş, bizi ısıtmak ve ekinlerimizi güçlü kılmak için parlar. Ay ise, bizi bırakan savaşçıların, babalarımızın, eşlerimizin ve çocuklarımızın ruhlarını taşır.Buraya gelen beyaz adam solgun ve hasta büyür; neden barış içinde yaşayamıyoruz? Ben beyaz adamın düşmanıyım. Onunla barış içinde yaşayabilirdim, ama beyaz adam önce atlarımızı, sonra hayvanlarımızı çaldı ve bizi kandırarak topraklarımızı elimizden aldı. Beyaz adamlar bataklıklardaki yapraklar gibi zayıf ve her yıl daha da zayıflıyorlar. Bizi vurabilirler, kadınlarımızı ve çocuklarımızı kaçırabilirler, kollarımızı ve bacaklarımızı zincirleyebilirler, ama Kızılderili’nin ruhu hep özgür kalacaktır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.