Doğa, toprak; ana kucağı gibiydi. Karşılık beklemeden verirdi. Ta ki vurup öldürene, zehirleyip yok edene dek… Aş istemez, su istemezdi. Toprağında besler, büyütür; rüzgârıyla ninni söyler, avuturdu. Koynunda barındırdığı tüm canlıların suyunu yağmuruyla karşılar, yandım diyeni esen serin yeliyle soğutur, dondum diyeni de sıcacık gülümseyen güneşiyle ısıtır, besler, büyütür, korur, kollardı. Ölüsüne de dirisine de sahip çıkar, sarıp sarmalar, onu kendinden bir parça olarak görür, bilir; içine alır, sahiplenirdi.İnsanoğlu da ona boşuna toprak ana dememişti. Toprak, tüm canlıların geldiği ve geleceği, gittiği ve gideceği yer olduğu için anaya benzetilmişti. Ana gibi doğuran, doyuran; ana gibi koruyan, kollayandı. Anaya, babaya gösterilen sevgi ve saygı, toprağa da doğaya da gösterilmeliydi. Hem de fazlasıyla hem de misliyle…Ana-baba bir ya da birkaç kişinin ana babasıyken doğa, tüm canlıların hem anası hem de babasıydı. Uçanın kaçanın, yüzenin gezenin, yatanın çalışanın, ağacın çiçeğin, kurdun kuşun, börtü böceğin koruyup kollayanı, besleyip büyüteniydi.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.