Sermet Muhtar Alus’un Akbaba’daki yazıları onun bütün yazı hayatının bir hulasası gibidir. Eski İstanbul hatıralarıyla örülü fıkralarından, portrelerinden, küçük hikâye, piyes ve röportajlarına kadar meşgul olduğu türlerin hepsiyle bu sayfalarda karşılaşırız. Faruk Nafiz ve Ercüment Ekrem’le yapılmış hayalî mülakatlar, yazarın Galatasaray ve Mekteb-i Hukuk’tan arkadaş ve hocalarına dair portreler, ilk gençliğinin meşhur hekim, dişçi ve tüccarları, kaçgöç ve çapkınlık hikâyeleri, piyesleri burada yer alır. Bu eserlerin tamamında eski İstanbul’un gölgesi hâkimdir. Alus, geçmiş zamanların İstanbul’unu ve insanlarını anlatmak için edebiyatın türleri arasında bir salıncak kurmuş gibidir. Çocukluğunun, gençlik heyecanlarının yansımalarını karanlığa terk etmemek arzusu onu daima tahrik eder. Bundan olsa gerek okuduklarımızın ne kadarı gerçek ne kadarı kurgu anlamakta zorlanırız. Burada soluksuz bir cümbüşün inip çıkan nağmeleri, bazen gürültüsü arasında ihtişamlı bir dil zevkine, biraz daha üzerinde durulsa orijinal bir roman kahramanına dönecek tiplerin ayrıntı sarhoşu bir üslupla anlatılan dünyalarına yol alırız. Boğaziçi Uykuda, Alus’un inşa etmek istediği İstanbul’un küçük bir numunesi olarak okur karşısına çıkarılıyor. Hem türler arasındaki renkliliği görmek hem de dil, üslup ve muhteva bakımından Alus’un İstanbul’unu sergilemek için birbirinden farklı yazılar bir araya getiriliyor. Eski hafiyeleri ya da kerime hanfendileri anlattığı yazılar belli ki çocukluk manzaralarının birer tanığı. “Pişkin Misafir”, matbuata mizah dergiciliği ile adım atmış bir sanatçının eğlenceli dünyasını gösteren bir hikâye. Karı-koca arasında yaşanan maceralar, geçimsizlikler, çatışmalar, koklaşmalar, öte yandan çapkınlık hikâyeleri, kaçgöç, “Sıtkı Dayıya Mevlüt”, “Anahtar”, “Yıldızlar Barıştı”, “Kavuşan Sevgililer”, “Yalancı Kolye”, “Köşkteki Kiracıların Esrarı”nda bütün canlılığı ile yaşatılıyor. “34 Yıl Evvel Bir Donanma Gecesi”, II. Abdülhamid’in cülûs yıldönümlerinde varlıklı, nüfuzlu kimselerin köşklerinde, köşk bahçelerinde verdikleri ve donanma diye tarif edilen akşam eğlencelerini anlatıyor. “Otuz Yıl Evvelki Demlerinde” üst başlığıyla yazdıklarında da Galatasaray Sultanîsi ve Mekteb-i Hukuk’taki mektep arkadaşlarının ve bazı hocalarının portrelerini kaleme alıyor. Daha sonraları edebiyatçı, futbolcu, jimnastikçi, hekim olacak arkadaşlarından İzzet Melih’i, Ali Sami’yi, Şevki’yi, Aziz Fikret’i burada tanıyoruz. Pek çok yazısında bahsi geçecek İstanbul’un meşhur simalarından İpekçi Kâni, Dişçi Sami Günzberg, Dr. Mahmud Ata, Ahmet Farukî, Nemseli Anna, Mekteb-i Hukuk hocalarından Zühtü Bey’in portreleri de bu başlık altında yer alıyor. “Boğaziçi Uykuda” yazısı, Kadıköy, Göztepe, Boğaziçi semtlerini, Sarıyer’in sularını, Bebek koyunun, Kanlıca körfezinin sazlı mehtap safalarını anlatması; yazarın Boğaziçi’ne hayranlığının asıl sebebinin kayık, vapur merakından kaynaklandığını göstermesi bakımından bu kitabın adı oluverdi.
(Tanıtım Bülteninden)