Hüzün, yürek ateşinde erimiş, buhar olmuş dolaşıyor her yeri. Ağaçların dalları arasından süzülüyor, eski kiremitlere çarpıyor, tuğlalara, duvarların çatlaklarından sızarak kendisine yer buluyor. Sıvası düşmüş evin cephelerine sıva olmuş hüzün, üzerine badana tutmuyor.Ölüm çok yüksekte sanıp yükseklik korkusu geliştiriyordum,meğer kalp hizasındaymış.Artık iki de bir penceresinden baksam,içeriyi görebilirim sanıyorum...Her veda zor olsa da en zoru anneye edilen vedadır, belki de annenin vedasız gidişi… Ölüm bir evin kapısından girdiği vakit hüzün hissedilen tek duygu olur, artık her şeyin rengi ona boyanmıştır. Bu kitapta anlatılan hikâyede anne hasreti, ölümün söylettiği keşkeler, zamanında yapılması gerekenlerin hissettirdiği iyikiler anlatılıyor. Aynı zamanda geçmişten günümüze değişen değerlere ve aile/toplum ortamlarının azalan samimiyet ve kalabalığına da değiniliyor. Yazarın kendine özgü üslubunun akıcılığı ve samimiyeti ile okurken hem empati duygusuyla hem de aktarılan duyguları hissederek sürükleniyoruz. Acıyı yaşamayı ancak onun içinde boğulmamayı da ifade ediyor yazar; çünkü kitapta da söylendiği gibi hüznü veren onun sabrını da muhakkak veriyor, insan böylece ayağa kalkabiliyor acıların ardından…“Nasıl sevilir, öğrenmeli mi?Sevgi öğrenilir mi?Toprak sulansın dualarla sevdalarla...Suskunluklardan çiçekler açsın...Bir anne ektim toprağa; bir kadın, bir ihtiyar, bir muhtaç, bir sevdalı ve bir yalnız…”ÖZNUR ATEŞ YAŞARKarlı bir Kasım ayında (annesinin söylediğine göre Kıbrıs Harbi’nde) doğdu. İlkokula memleketi Tokat’ta başlayıp, İstanbul Emirgan’da bitirdi. Ailesinin tekrar memlekete taşınması kararıyla okulu resmi olarak değil bizatihi yaşamın akışına kattı halı tezgahı başında geçen birkaç yıldan sonra.Okumalarını hem kitaplardan (eğitimci olan ağabeyinden rehberlik aldı) hem de hayatı, olayları gözlemleyerek zihninde harmanlayıp oluşturdu.Evlenip 3 kızı da olunca okuma ekipmanları daha bir çetrefilleşip aynı zamanda zenginleşti.Okudukları zihninde kapı açtıkça düşünce coğrafyası genişledi ve bu verimli topraklarda okuduklarından, anladıklarından ne ektiyse yeşeriyor ve kağıtlarda çiçek açıyordu.Her adım bir sonraki adımı daha gerekli kılıp anlamlandırırken o da kendi tarzını ya da becerisini keşfediyordu. Nuri Pakdil, Mustafa Kutlu ve Albert Camus yazım anlamında levha oldu. Henüz yüzemese de kenarında oynadığı düşünce okyanusu da İbrahim Kalın’dı.Kısa lafın uzunu şu ki; hayatı okumak, anlamak, anlamlandırmak ve bütün olarak kavrayıp hitama erdirmektir hedef, yollar, güzergahlar farklı da olsa.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.