Ben sana geldim Tomris. Ben sana geldim ama ayaklarım tozlu, dizlerim yaralı. İleride saçlarım olmayacak belki de. Beni böyle de kabul eder misin? Dizlerimin yarasına, olmayan saçlarımın yokluğuna aldırış etmeden sadece beni ben olduğum için, ruhumu kabul eder misin?’
Gözlerim dolmuştu karşımda bana bakan aynı şekilde gözleri yaşlı bir çift göz yüzünden. Tabii ki her haliyle kabul ederdim.
‘Ne ayaklarının tozu, ne dizlerinin yarası ne de saçların umurumda.’ Dedim titremesine engel olamadığım sesimle. Devam ettim.
‘Ayakların mı tozlu? Gel yıkayalım. Dizlerin mi yaralı? Gel beraber iyileştirelim? Saçların mı yok? Artık benim de yok. Sen benliğinle benim yanımdasın. Evime geldiğinde de belli ki yaraların vardı. Ama bak şairin dediği gibi ayak bastığın günden beri kırk yıllık beton çayır çimen.’
Bulut’un gözündeki yaş yanağından süzüldüğünü gördüğüm an bende kendimi sıkmayı bırakmıştım. Fakat bu ağlamak üzüntüden değildi. Bu ağlamak umuttandı, beraber olmaktandı, çok sevmekten, saf sevmektendi.
Kolundaki dövme tekrardan dikkatimi çekince oraya dokundum. ‘Anlamı ne?’ Dövmesine baktı ve hafifçe tebessüm etti yaşlı gözlerle. ‘Her şeye rağmen pes etmediğimi, hayatımı umutla devam ettirdiğim anlamını taşıyor.’ Ne kadarda anlamlıydı.
Hoş, Bulut’tan anlamsız bir şey beklenmezdi ya! ‘Kalbim kapında bekliyor.’ Dedi konuyu değiştirerek.
Gülümsedim. İçerisi müsait, kapının üzerinde anahtar var. Kitapların arasına oturdum seni bekliyordum. Hoş geldin.’
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.