Beyrut, yalnızca Lübnan’ın değil, genel anlamda Ortadoğu’nun en güzel, en alımlı başkentlerinden biridir. Doğal bir liman kenti olması, ılıman iklimi, stratejik konumu şehrin cazibesini artırırken, Beyrut, kültürel ve ilmi faaliyetleriyle, ayrıca can alıcı mimarisiyle her kesimin gözdesi olmuştur. Bu nedenle de tarih boyunca medeniyetlerin durağı olmuş, çok sayıda dini ve etnik grubu kucaklamış, sahip olduğu etno-dini mozaikle de her yüzyılda öne çıkmayı başarmıştır. Akdeniz’in incisi Beyrut, her ne kadar üretken bir şehir olarak canlılığını korumaya çalışmış olsa da son yüzyılda savaşlara, kavgalara ve acılara tanıklık etmesi nedeniyle buruk bir çehreye bürünmüştür. Şehrin her savaşta aldığı yaralar uzun bir süre sarılamamış, Beyrut, sokaklarına yansıyan hüznü üzerinden atamamıştır. Bu anlamda romanlara, şiirlere, filmlere konu olan ve Nizar Kabbani’nin dizelerinde geçtiği gibi, “Yüzüklerini, bileziklerini, gerdanlıklarını suda yitiren su kraliçesi...” olan Beyrut, ne olursa olsun ümidini de yitirmemiştir. Kültürel canlılığı, hareketli yaşamı, geleneksel ve modern çizgileri bir araya getirme gayretiyle Beyrut yalnızca Beyrutluların değil şehri seven herkesin ümidi olmuştur. Bu kitap, tüm yönleriyle Beyrut’u tanıtmaktadır. Kitapta siyasi ve kültürel tarihinden birlikte yaşama tecrübesine, ekonomik dönüşümlerinden sosyal yapısına ve İslam medeniyetine dair taşıdığı izlere kadar Beyrut’un hikayesi anlatılmıştır. Nihayetinde de Ortadoğu’nun yansımalarından biri olan Beyrut’un oynadığı rol gün yüzüne çıkarılmış, bölgeye Beyrut’tan bir aynaya tutulmuştur.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.