Üçüncü Sultan Selim, Ayasofya Camisinin imamı Derviş Mehmet Efendi’ye:
- Efendi! Sen, bizi memnun etmiştin. Biz de seni memnun etmek isteriz. Dile bizden, ne dilersin.
- Devletlû Hünkârım! Zatı şahanenize yakın bulunmak, en büyük dileğimdir. Halen açıkta olan İkinci İmamlığınızı ihsan ederseniz, duacınızı ihya eylersiniz.
Padişah Selim, İkinci İmamlığı ona vermekle beraber Süleymaniye semtinde bir konak satın alarak ve mükemmelen döşetip dayatarak Derviş Mehmet Efendi’ye ihsan etti.
Mütevazı bir hayat yaşamış Derviş Mehmet Efendi’nin ikbal yıldızı parlamaya başlamıştı. Artık hiçbir mahrumiyetin hasretini çekmiyor, yiyor, içiyor, cennetlik canını besliyordu. Ve şalvarına sığmayan göbeği, her gün biraz daha fazla şişiriyordu. Tıpkı bir su aygırına benziyordu. Esasen, vaktiyle de kendisini aygıra benzetenler bulunuyordu. Fakat şimdi ona, doğrudan doğruya “Aygır imam” deniliyordu.
Üçüncü Selim, sadece bir padişah, memleketin siyasi ve askeri ıslahatıyla uğraşan bir hükümdar değildi. O, aynı zamanda bütün ince sanatların ve bilhassa mûsikînin himayesini de deruhte etmişti. Kendisi, esasen yüksek bir sanatkârdı. Ruhunda, bütün musiki dâhilerinde olduğu gibi coşkun bir heyecan ve hassasiyet vardı. Tarih, büyük bir gurur ile Türk mûsikisînin altın devrini kaydediyordu.
Köse Musa, Topal Ata, Aygır İmam… Bu üçayaklı korkunç ejder, son kararları artık onlar veriyorlardı. Sultan Selim’i onu hal' edip Şehzade Mustafa’yı tahta geçirmek için teşebbüslere girişiyorlardı.
Aygır İmam, Nizamı Cedid'den, padişahın yeniçerileri kırdırmak için Tuna seferini icat ettiğinden, yakında Frenk elbisesi giyerek gezeceğinden başlayarak, Hatçe Sultan ile ressam Melling arasındaki muhabere ve muameleler hakkında söylemedik söz bırakmıyor:
- Din, şeriat, namus elden gidiyor. Yakında, başımıza taşlar yağacak… Hemen Allah, bu zalimleri hayırlısı ile başımızdan def ve ref eylesin, diye gözyaşları döküyordu.
Ziya Şakir'in enfes uslûbuyla Kabaklı İsyanı ile sonuçlanan bir dönemin saray içi entrikalarını ilgiyle okuyacaksınız.
(Tanıtım Bülteninden)