Sürünün normali dayattığı bir yerde elbette avazı çıktığı kadar bağıranlar olacaktır. Bazıları da kısık sesle duyurmaya çalışır kendini, varlığını ve bedeninin çağrısını.
n
Jean, kahramanımız, içine doğduğu bu dünyayla nasıl başa çıkacağını bilmiyor. Bu, kendini bulma, ait olduğunu hissettiği bedene kavuşma arzusu onu kasıp kavuruyor. Başına dikilen annesi, kardeşleri ve mahalle sakinlerinin dik dik bakışları, kahramanımızı sessiz bir boyalı kuşa dönüştürüyor.
n
Esasında hepimizin özümüzü bulma macerası değil midir ki hayat? Nasıl da çetrefilli bir arazidir o. Engebeler, tepeler ve bazen yüce dağlar dikilir önümüze. Tırmanır, tırnaklar, kavga eder, bazen boynumuzu büker razı geliriz.
n
Yazar iç konuşmalarını sayfalara dökerken, hepimize yüzleşmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Bize dayatılan kimliklerle, bize giydirilen elbiselerle ve hiç istemeden rol aldığımız oyunlarla.
n
En basit günlük duygu ve karmaşadan, bir insanın hissedebileceği en tutkulu hislere kadar, bu roman yüreğinizin bam teline dokunacak. Bir insanın sıkışmışlığı, bir toplumun derdine dönüşecek. Çok az metin böylesine güçlü bir roman olmayı başarabilir. Elbette bu hissiyatı, kahramanın gerçeğe dayanan derin duyarlılığı veriyor.
n
Romanlar vardır kısa sürede unutulur gider. Romanlar vardır her cümlesi ezberimizde kalır.
n
Oysa Jean’ın hikayesi sizi hayat boyu takip edecek bir güce ve duyguya sahip. Belli ki ona kulak vermemizi hatta onu anlamamızı bekliyor.
"Asla son bulmayacak bir empati sayesinde, Sophie Bouchard’ın yeni cinsel devrime karşı önyargıları ortadan kaldırmaya büyük bir katkısı olacak önemli bir roman yazdığını söyleyebilirim."
n
Martine Desjardins, L’actualité
n
n
(Tanıtım Bülteninden)
n