“Tay ve sıpa, Halil’e iyice yaklaşmış; tay, Halil’in yüzünü bile diliyle yalamıştı. Halil korkmuştu ama ürkmesinler diye korkusunu bastırmaya çalıştı. Geriye döndü, yürüdü. Tay ve sıpa da arkasından koşturdu. Çayırlıkta Halil onlarla kovalamaca oynadı. Günlerdir ilk kez bu kadar mutlu oluyordu. Nereye koşsa tay ve sıpa da arkasından koşuyordu. Çayırlıkta dolanıp durdular, yerlerde yuvarlandılar. Yakalamaca oynadılar. Halil ilk kez böyle güzel bir gün geçiriyordu adada. Hiç bitmesin istiyordu. Aklına atlar gelince havayı fark etti. Güneş batmak üzere idi. “Atlar birazdan gelirler. Gitmem gerek!” deyip alandan hızla uzaklaştı. Sıpa ve tay da peşinden geliyordu.“Artık ayrılmamız gerek. Peşimi bırakın!” deyip onları alana geri sürdü. Ama yine peşini bırakmadılar. Tay ve sıpa beş on metre gerisinden yine geliyordu. Ağaçlık alana girmişti ki atlar alanda göründü. Sıpa ile tay atları görünce geri dönüp ağacın yanına koştular. Halil de ağaçların arasından koşarak pınara kadar geldi. Güneş batmak üzere idi. Taş salon onu bekliyordu. Ama mutluydu. İki can arkadaşı vardı artık.”
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.