“Sahi nedir bizim kısa hikâyemizi destan yapan? Kırılganlığımız mı, hasretimiz mi, sabrımız mı, şâirliğimiz mi, yoksa zaman mı?”
n
“Aşkımız kısa film ama belgesel tadında. Küçücük bir çekirdek ama içinde koskoca bir çınar saklı.”
n
“Aşk, sevgilinin varlığında artmayan, yokluğunda eksilmeyendir. Canını karşılıksız feda edebilen âşıklardır ölümsüz olan.”
n
“Biliyorum, yürek, güç ve sabır ister aşkı taşımak... Sabretmek, ateşi yutmaktan zor... Nice âşıklar/ maşuklar, yolun başında, ortasında, sonuna doğru yığılıp kalmıştır bu ağır yükün altında.”
n
“Menzile varabilmek mi marifet, bu uğurda kendini feda edebilmek mi?.. Adını tarihe altın harflerle yazdıran ölümsüz kahramanlar, hangi cenahtan?..”
“Vuslat mı öldürür mü aşkı; hasret mi, yoksa hüsran mı?.. Bir sevdayı ölümsüz yapan, hicranın gölge boyları mıdır, kavuşmanın kadife elleri mi?..”
n
“Derdimizi başkasına çektirme keyfiyetimiz yok. Aşk bizim, dert bizim, çekecek olan da biziz bu onurlu yükü. İçten içe, sessiz, renksiz, dumansız...”
n
“Mumdan varlığımız içinde damla damla eriyip, gönül ipimiz tükenene kadar yanacağız. Dıştan bakanlar ateş böceği, romantik bir mum, nostaljik gece lambası sanacak belki bizi.”
n
“İçimizde çalkalanan koca deryada yüzdürdüğümüz gönül sandalımız ile edebâne/ edibâne/ ebedî bir aşka yelken açtığımızı kimseler bilmeyecek.”
n
Seven/sevilen yüreğe “elveda” demek yakışmazmış.
n
Öyleyse biz de “aşk ile” diyelim:
“Elsevda, elsevda, elsevda!..”
n
n
(Tanıtım Bülteninden)
n