“Kimi âşık görecek olursan, bil ki o maşuktur. Çünkü o, âşık olmakla birlikte maşuk tarafından sevildiği için aynı zamanda maşuktur da,” diyor Yüce Mevlâna.O Mevlâna ki Şems için şunları söyledi:"Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz."
Büyük mutasavvıfın hayatı “âşık ve maşuk”un gitgelinde gelişti, geçti.
Tanrı aşkından insan aşkına uzanan bir sufi şölen olarak adlandırabileceğimiz mevleviliğin özünü ve insan yanını yazar H. Zekâi Yiğitler “Mevlâna’da İnsan Olmak” kitabında ortaya koymuştu.
En bilgili dönemi için 'hamdım' diyen, Şems ile tanıştıktan sonra 'piştim' diyerek onu anlatan ve onun gidişini de 'yandım' diye değerlendiren Mevlâna, üç yılını birlikte geçirdiği ve hatta yanında daha çok kalmasını sağlamak için kızıyla evlendirdiği Şems-i Tebrizi ile neler yaşadı, ilişkileri nasıldı, bu derin sevginin kaynakları ve sonuçları neler oldu?
“Mevlâna ile Şems” kitabını bitirmek üzereyken aramızdan 2004 yılında aniden ayrılan halk edebiyatı uzmanı, şair ve yazar H. Zekâi Yiğitler’in bu değerli eserini, eşi yazar ve çevirmen Nuriye Yiğitler büyük bir özen ve titizlikle tamamladı.
Böylelikle Mevlâna ile Şems’in, birbirlerini tamamlayarak tarih sahnesine yazdıkları sevgi destanı, bir diğer âşık ve maşuk eliyle birlikte anlatılmış oldu.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.