Aklın dünyayı açıklayacağı varsayılmıştı, ama aklın mutlak olacağı ya da hakikati ifşa edeceği varsayıldığı vakit, tanrının yokluğu da itiraf edilmek zorundadır. Descartes'ın cogito'sunda ortaya çıkan 'kesinlik', "tanrının yokluğu"dur her şeyden önce. Bu yüzden tanrının ölümünü her ne kadar Nietzsche ilan etmişse de akıl çok daha önce öldürmüştü bu tanrıyı. Bunu söylemek ise Zerdüşt'teki deliye düştü, bunun için bir 'deli' gerekiyordu da ondan. Zira hiçbir 'akıl sahibi' böyle bir sözü söylemeyi göze alamazdı.
Bundandır ki Descartes'tan Hegel'e varane dek aklın gittikçe artan tahakkümünde "mutlak olan" tanrı değil, aklın kendisiydi. Tanrı mutlak değilse, ona gerek de yoktu. Ama söz konusu düşünürler, tanrıya yine de düşüncelerinde yer verme gereği duydular.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.